Irkçılık Nedir? Kısaca Anlamı: Bir Hikâyenin İçinden
Bir gün, sabahın erken saatlerinde, bir çocuk parkında karşılaştığım iki insanın hikâyesini paylaşmak istiyorum. Belki de bu hikâye, hepimize bir şeyler anlatır.
Emir, 35 yaşlarında, oldukça stratejik bir düşünme tarzına sahip, iş dünyasında oldukça başarılı bir adamdı. Gözleri, her zaman çözüm odaklı bakıyor, her şeyin bir çözümü olduğunu savunuyordu. Hayatına odaklandığı konularda her şeyin bir mantığı olmalıydı. Emir, sabah yürüyüşünü yaparken birden parkın kenarındaki bankta oturan Esra’yı fark etti. Esra, 32 yaşlarında, oldukça empatik bir kadındı. Onun gözleri, duygusal bağ kurmaya, insanlara yakın olmaya ve hissetmeye odaklanmıştı. Her zaman birilerine yardım etmek, onların acılarını anlamak ona büyük bir huzur veriyordu.
Esra’nın bir yabancıya yardım etmek istemesi, Emir’in hemen çözüm arayışına girmesinin tam tersiydi. Esra, Emir’e doğru bakıp: “Bazen sadece hissetmek, görmek değil. İnsanlar arasında kimseyi yabancı olarak görmek yerine, hissettiğimiz duygularla birbirimize yaklaşmalıyız.” demişti.
Bu iki farklı karakterin, farklı bakış açılarıyla karşı karşıya geldiği bir gün, parkta onlar için çok önemli bir ders verilmişti. O gün, bir yabancı, zenginlik, kültür ya da cinsiyet fark etmeksizin, her şeyin ötesinde insan olmanın ne demek olduğunu anlamalarına vesile oldu. Emir ve Esra, parkta birbirlerine bakarak, sadece görünüşün ya da kültürün ötesinde, insan olmanın özünü keşfetmişlerdi.
Ve burada önemli bir soruyu sormam gerek: “Irkçılık nedir?”
Irkçılık, insanları sadece dış görünüşlerine, ten renklerine, kültürlerine ya da kökenlerine göre ayırmak ve onlara karşı önyargılı olmak anlamına gelir. Bu, sadece bir kelime değil, bir davranış biçimidir. Irkçılık, insanın değerini, dış görünüşüne, milliyetine veya cinsiyetine göre belirlemeye kalkmak demektir. Irkçılık, bir insanı diğerlerinden daha değerli ya da değersiz görmek, onu bir etnik kimlik üzerinden tanımlamaktır.
Irkçılığın Farkına Varmak
Hikâyeye dönecek olursak, Emir ve Esra’nın durumu aslında çok şey anlatıyor. Her iki karakter de farklı bakış açılarına sahipti, ancak ikisinin de duygusal olarak, insanın insanla olan bağının ne kadar önemli olduğunu kavradığını söyleyebilirim. Emir, çözüm odaklı bir şekilde irdelediği zaman, irkçılığın her türlüsüne karşı olmalıydı. Esra ise, empatik yaklaşımıyla, irkçılığın aslında insanlara ne kadar zarar verdiğini, toplumları nasıl böldüğünü daha net bir şekilde hissedebiliyordu.
Irkçılığın anlamı, aslında insanları dışlamak, onları kendimizden ayrı görmekten başka bir şey değildir. Irkçılık, bir insanı diğerinden aşağı ya da yukarıda görmek, onu bir etiketle tanımlamak demektir. Ancak burada unutmamamız gereken şey, hepimizin aynı gezegende, aynı hava altında yaşadığımız gerçeğidir. Emir ve Esra, bu gerçeği anlamış, birbirlerine yardım etmenin, empati kurmanın önemini kavramışlardı.
Irkçılık ve Toplumsal Adalet
Toplumda ırkçılık, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorun olarak da karşımıza çıkar. İnsanlar arasındaki bu ayrım, sosyal adaletin önündeki en büyük engellerden birini oluşturur. Çocuklar, gençler, aileler, toplumlar; ırkçılık yüzünden birbirinden uzaklaşır, önyargılar çoğalır. İnsanlar, birbirlerine güvenmektense, korkar hale gelirler. Bu, toplumu zayıflatır, değerlerin kaybolmasına yol açar.
Emir, bu durumu fark ettiğinde, çözüm arayışına girdi. Esra ise, insanlar arasındaki bağları daha güçlü yapmak için ne kadar çok empati kurmaları gerektiğini anlamıştı. Hepimiz insanız. Hepimizin değerleri, duyguları ve hakları vardır. Hepimiz eşitiz. Ama bunu sadece sözle söylemek yetmez, yaşamak gerekir.
Sonuçta Ne Öğrendik?
Sonunda, Emir ve Esra’nın hayatı bir noktada birleşti. İkisi de ırkçılığın karşısında durmalıydılar. Bunu yapmak için yalnızca çözüm odaklı olmak ya da empatik olmak yetmezdi. Hepimizin bir arada yaşamayı öğrenmesi, birbirimizi anlamamız ve farklılıklarımızı kutlamamız gerekiyordu.
Irkçılık, yalnızca bir terim ya da olay değildir; bir davranış biçimidir. Hepimizin buna karşı durması, hem bireysel hem toplumsal olarak önemli bir adımdır. Parkta Emir ve Esra, birer öğretmene dönüşmüş, hayatlarına dokunan her insanı bu önemli dersle uyandırmışlardı: “Hepimiz biriz.”
Hikâyenin sonunda, okuyuculara şu soruyu sormak istiyorum: Sizce ırkçılık toplumda ne tür yaralar açıyor ve bizler bireysel olarak ne gibi adımlar atabiliriz? Yorumlarınızla bu konuyu birlikte derinleştirebiliriz.